Kamuoyunda “Gezi Davası” olarak bilinen yargılamada geçen hafta yeni bir aşamaya girildi: Savcılık, mutalaasını sundu ve mahkemeden cezalar yağdırmasını talep etti.
Yakın tarihimizin en kitlesel, en özgür ve bir halk iradesini ortaya koymak açısından en gerçek toplumsal olayının, Gezi’nin, Haziran Direnişi’nin bir uluslararası komplo olarak yeniden kurgulanmasına dayanan davada, bütün bir yargılama sürecine zaten hukuksuzluklar damga vurmuştu. Bunun ötesine de geçilmiş gülünç tutarsızlıklarla her şey bir ilkokul müsameresine dönüşmüştü.
Tanık olarak mahkemeye getirilen polislerin, “aslında biz pek bir şey de görmedik” ifadelerine, özel güvenlik önlemleriyle ifadesi alınan ve tüm dava sürecinin en önemli unsuru gibi gösterilen tanığın tutarsızlıkları eklenmişti. Bu tutarsızlıklar savcının mutalaası ile tamamlandı: Tutarsızlıklar o kadar belirgindi ki, savcılık özel tanığından vazgeçti!
Öte yandan savcılık, on milyonun üzerinde insanın harekete geçtiği, kökleri derinde olan ve ülkenin sadece geçmişinde değil geleceğinde de yerini almış bir halk direnişinin varsayımsal bir komplo örgütü tarafından üretilmiş bir senaryo olduğu hikayesinden vazgeçmedi.
Mahkeme salonlarında işlenen hukuk cinayetlerine artık herkesin alıştığını düşünüyor olmalılar.
Öte yandan halkımızın, Haziran Direnişi’ni hedef alan bir hukuk komplosunu alışkanlıklarla geçiştireceğini, bu hukuksuz hukuk komplosuna boyun eğeceğini sanıyorlarsa yanılıyorlar.
Haziran Direnişi, istihbarat teşkilatlarının, para dağıtan ajanların, toplum mühendislerinin harekete geçmesiyle değil, halkın harekete geçmesiyle ortaya çıkmıştır.
Bunun nedenleri, bu hareketin temelleri de herkesin malumudur.
Dava sanıklarını “Gezi olaylarından önce oluşmuş karanlık bir örgüt” olarak kurgulayan savcıya, 2013 Haziran’ından çok önce birbiriyle irtibatlanmış olanların asıl kimler olduğunu hatırlatmak isteriz.
YGS’de yapılan mod medyan sınav hırsızlığına tepki gösterip, 2011 baharında sokaklara çıkan gençler…
İşlerini ellerinden alıp, ülkenin varlıklarını zenginlere peşkeş çekenlere tepkiyle, 2010 kışında Ankara sokaklarına çadırlarını kurmuş Tekel işçileri.
Kürtaj yasaklarına, şiddeti teşvik eden iktidara karşı direnişe geçmiş kadınlar.
Sanata gericiliğin zincirini vurmaya kalkışan yöneticilere, sanat mekanlarını yok edenlere karşı sesini yükselten sanatçılar.
Medyaya karşı operasyonu protesto eden, tutuklu gazetecilere özgürlük diyerek sokağa dökülen gazeteciler.
Amerikan üslerinden çıkıp halka musallat olan NATO askerlerinin karşısına dikilen yurtseverler.
Gezi Parkı ve Taksim çevresinin yurttaşların gündelik yaşamından koparılıp, gelgeç turistlerin alışveriş yaptığı plastik bir mekan haline getirilmesine karşı, direnişten çok önce kurulmuş olan komünistlerin de içinde yerini aldığı Taksim Dayanışması.
2013 Haziran’ında bu ülkede harekete geçen büyük kitlenin “örgüt” olarak tanımı budur. Bu örgüt Gezi’den çok önce oluşmaya başlamıştır.
Direnişi yargılamak isteyenin, işte bu örgütü yargılaması gerekir.
Cesaretiniz varsa, buyrun: On milyon insanı, Gezi’den çok önce başlamış kaynaşmayı, toplumun hücrelerinde oluşmaya başlamış buluşmayı yargılayın.
Ama… Ülkenin üzerinde bir “yabancı” komplosu arıyorsanız…
Bunun için de dönüp kendinize bakın.
Alman devletinin toplumdaki huzursuzluğu kullanarak Türkiye’ye müdahale ettiği gibi bir iddianız mı var? Böyle bir müdahale için bir sorgulama yapılacaksa 2002 seçimlerinde iktidara gelen partiyi, “Avrupa Birliği süreci” dediği bir yalandan aldığı cesaretle eğitimden, sağlığa her alanda gericiliği pompalayanları sorgulamak gerekir.
ABD’nin ülkemizi karıştırmak istediğini mi söylüyorsunu? Doğrusu, ABD’yi ve emperyalist sermayeyi ülkeye ortak edenlerin bu iddiayla karşımıza çıkmasını ancak komik bulabiliriz. Çünkü asgari ciddiyet, baş müttefiki ABD’nin verdiği destekle hukuk komploları yürütenleri, kendini bu davaların “savcısı” ilan etmiş olanları sorgulamayı gerektirir.
Bunun yerine, Haziran Direnişi’ne katılanları, sadece Gezi Parkı’na değil, Taksim’e, Beyoğlu’na, kente sahip çıkmak üzere canını dişine takmış, emek vermiş insanları, Taksim Dayanışması’nı yargılamaya kalkacaksanız… Bunu başaramazsınız.
Bunun üstüne bir de bu hukuksuz davayı, geçerken bir cinayet suçlusunu aklamak, Ali İsmail Korkmaz’ın katilini, yargılandığı davada kurtarmak için kullanmaya kalkacaksanız… Gerçekten bir hayal dünyasında yaşıyor olmalısınız.
Türkiye Komünist Partisi açık ve kesin olarak ilan etmiştir: Ülkemizde tüm siyaset kurumlarına olduğu gibi toplumsal hareketlere de devlet aygıtının ve her türden karanlık emperyalist örgütlenmenin musallat olmaya çalıştığını çocuklar bile bilir. TKP, Haziran Direnişi’nde bu türden karanlık çabaların tüm direnen halk eliyle savuşturulduğunu, provokasyon girişimlerinin de, direnişi halkın elinden alıp liberal bir sermaye aklına teslim etme çabalarının da en başta komünistlerin etkinliğiyle başarısızlığa mahkum edildiğini söylemiştir.
Türkiye Komünist Partisi, en başından beri söylediklerini bir kez daha tekrarlıyor.
2013 Haziran’ında bu ülkenin üzerine bir güneş gibi doğan büyük halk direnişinin arkasında halk vardır, halkın birikmiş öfkesi vardır.
Bu öfkenin ortaya çıktığı, Gezi Parkı’ndan başlayarak tüm ülkeye yayıldığı dönemde bu öfkenin parçası olmuş, milyonlarla birlikte hareket etmiş olanların yargılanmasıysa tarihe sadece yargılayanların utancı olarak geçecektir.
18 Şubat günü yapılacak olan duruşma öncesinde savcılık tarafından sunulmuş olan mutalaa ise tüm sürecin hukuksuzluğunu özetleyen bir kelimeler yığınıdır; çürük ve tutarsız bir iktidar bildirisidir.
TKP, Haziran Direnişi’ne gölge düşürme, onu zayıf düşürüp gömme girişimlerine de karanlık manüplasyon girişimlerine de karşı durmuştur. Şimdiye kadar olduğu gibi şimdiden sonra da gerici saldırıyı gereken şekilde göğüsleyecektir.
TKP’nin Sesi’ni dinlemek için:
Soundcloud:
https://soundcloud.com/tkpninsesi/tkpnin-sesi-11-subat-2020-sali
Spotify:
https://open.spotify.com/episode/4Gn5kZr4LKGwjiMdhtbK9q
Apple Podcasts:
https://podcasts.apple.com/tr/podcast/tkpnin-sesi-11-%C5%9Fubat-2020-sal%C4%B1/id1472013604?i=1000465221129&l=tr
Youtube: