Türkiye’de yaşanan karşı-devrimci sürecin sonucu 1923 Cumhuriyetinin bitişidir. Dönüşümden kast edilen cumhuriyetin yıkılışı ise bu dönüşüm geriye çevrilemeyecek şekilde tamamlanmıştır. 1923 Cumhuriyetinin aynı temel üzerinde, aynı sınıfsal zeminde, aynı niteliklerle kurulması mümkün değildir.
Ancak cumhuriyeti yıkan siyasi özne olarak tarihe geçen AKP, aynı başarıyı yeni bir cumhuriyet kurmakta gösterememiştir. 1923’ün geride bıraktığı boşluğu AKP’nin doldurması imkansız görünmektedir. Çünkü AKP, Türkiye’deki toplumun önemlice bir kısmını kendi ideallerinin peşine takamamış, toplumu yeni ilkelerin etrafında toparlayamamıştır. AKP açısından esas sorun ise, AKP’ye ikna olmayan insanların bu toplumun en dinamik ve dolayısıyla ülkeyi belirleyici kesimini oluşturmasıdır. AKP’nin üst üste kazandığı seçimler bu gerçeği değiştirmez.
AKP, kendisini AKP yapan gericilik, piyasacılık ve emperyalizmle
işbirlikçilik konusunda herkesi ikna edememiş, Türkiye açısından çok önemli bir toplumsal kesim bu mutabakatın dışında kalmıştır. AKP Türkiyesi, AKP’nin cumhuriyeti yıkmaktaki başarısı kadar bu başarısızlıkla da tanımlanmak zorundadır.
AKP Türkiyesi büyük ve kalıcı toplumsal gerilimlerin ülkesidir. Düzen partilerinin neredeyse tamamının AKP Türkiyesi’nin meşruiyetine verdiği destek dahi bu olguyu değiştirmemiştir. Her toplumsal yükseliş sonrasında umutları AKP ve AKP’ye muhalif düzen partileri tarafından esir alınan geniş kitleler yine de AKP’ye teslim olmamıştır.
AKP Türkiyesi’nin karanlığı bir gerçekse, bu teslim olmama halinin kendisi de bir gerçektir. Yıkıcı bir karşı-devrimci sürecin sonunda cumhuriyeti bitiren AKP, Türkiye’deki mücadeleyi nihai olarak bitirecek adımı atamamaktadır. 1923 Cumhuriyetinin bittiğini söylemek ne kadar doğruysa, yeni bir sosyalist cumhuriyet için mücadele edebilecek zeminin varlığını tespit etmek de o kadar gerçekçidir.