Şiddet, sömürü, eşitsizlik, ayrımcılık, baskı…
Bu düzen kadınlara bu saydıklarımızdan başka bir şey sunmuyor. Bugün hangi sektörde olursa olsun, hiçbir kadın eşit işe eşit ücret alamıyor. Her kriz zamanı ilk kapının önüne konanlar kadınlar oluyor. Üstüne şiddet, taciz, baskı, ayrımcılık işyerlerinde de kadınların yakasını bırakmıyor.
Kamusal hizmetlerin piyasalaştırılmasıyla, çocuk, yaşlı ve hasta bakımı hepten kadınların omuzlarına kalıyor. Dinci gericilik ve geleneksel ön kabuller, yaşamın her alanında kadınların tercihlerine, kararlarına müdahale ediyor. O kadar ki, bugün boşanmaya veya çalışmaya karar vermek bile kadına şiddet için bir bahane olabiliyor. Oysa kadının rasyonel bir birey olarak kendi kararlarını kendisinin alabileceğini topluma kabul ettirme mücadelesi, 19. yüzyılın gündemiydi. Güçlü bir sosyalist odağın yokluğunda, işçilerin temel haklarına dönük pervasız saldırı, kadınları daha da geriye götürüyor.
İşte Komünist Kadınlar, bu amansız geriye gidişi tersine çevirmek için mücadele ediyor.
Gericiliğe karşı laiklik, sömürüye karşı eşitlik, baskı ve ayrımcılığa karşı özgürlük için mücadele ediyor. Kadınların bu düzende yaşadığı sorunların, bir kar topu gibi giderek büyüyeceği öngörüsüyle, kadınları bir an önce bu kadın düşmanı düzenden kurtulmak için mücadeleye davet ediyor.
Bu davetin adı, sosyalizm mücadelesi!
Çünkü biliyoruz ki hepsi bir ucundan birbirine bağlı tüm bu sorun yumağını çözebilmek için iplerden birini yumaktan kurtarmak yetmeyecek.
Gerçek kurtuluşun ilk adımı, herkesin eşit olduğu, laik, kamucu yepyeni bir düzende kadınları eşit birer yurttaş olarak tanımlamakla gelecek.