2003 yılında kaybettiğimiz yoldaşımız Uğur Uluocak’a, Tunç Tatoğlu’ndan 18. mektup…
18 yıl nasıl geçti seninle itişip sarılmadan sevgili dostum? Ne çok anı çıktı yoluma unuttuğum bilemezsin. Ne çok güldük senin insanı çileden çıkaran inatçılıklarını anlatırken…
Anneciğini yolculadık koynuna yakınlarda. Görmeye gittim veda ettiğimi bilerek. Sarıldı sıkı sıkı, elimi tuttu uzun uzun… “Uğur’a sarılıyorum gibi” diye fısıldadı kulağıma. Eski günleri konuştuk, senin gibi gözlerini kısarak gülümsedi hatırladıkça Kuyubaşı’ndaki evdeki anılarımızı. Çok emeği geçmiştir biz solculuk yapmaya çalışan İleri’ci gençlere.
Çok farklı iki yıl geçirdi insanlık, görmeni isterdim. Israrla anlatmaya çalıştığın her şeye şahit olduk, yaşadık. Pandemi sermayenin maskesini düşürdü kısa sürede. Yoksullar korumasız bir şekilde çalışmaya devam ederken yaşamak için, zenginler saklandılar korunaklı villalarında… Son dönemde bir deniz salyası musallat oldu denizlerimize ki sen bir ara anlatmıştın bana denizin dibindeki sessiz tehditleri, uzak ihtimal gibi dinlemiştim. O da gerçekleşti ve sermayenin çevreci gibi görünme yalanı da sona erdi. Güzel kareler yakalardın eminim bu musibetleri yazarken.
İnanmayacaksın Ege Bilgisayar Mühendisi artık. Benden daha düzgün bir adam oldu bile diyebilirim. Bizim telaşımız, sabırsızlığımız yok onda. Ne hızla dost oluyor ne de hızla uzaklaşıyor arkadaşlarından bizim gibi. Hatırlasana eyleme gelmeyene, geç gelene, isteksiz gelene yaptıklarımızı. Buna rağmen iyi örgütlenmişiz diye düşünüyorum. Celal Kadri ile Soltv’de eskileri konuştuk, kulaklarını çınlattık epeyce. TKP reformist bir yola girince ayrılıp Sosyalist Devrimci bir örgütlenmeye katıldığımızda geride çok insan bırakmışız, Celal Kadri de bunu hatırlattı dostça. Çelik çekirdek için en güvendiğimiz dar bir çevreye haber vermiştik kendimizce. Şimdi böyle mi yapardık konuşmak isterdim seninle…
Geçen yıl partimizin 100. yılını kutladık sevgili yoldaşım. Pandemi nedeni ile planladıklarımızın bir kısmını hayata geçirebildik. En içime dokunanlardan biri İrfan Ertel’in “100 Yaşa Can Verenlerden…” resim sergisi idi. TKP ve devrimci mücadele tarihine katkısı olan yaklaşık doksan portrenin yer aldığı inanılmaz bir sergi. Sen de vardın iyi hissettiren gülümsemenle. Şimdi evimde bakışıyoruz seninle sohbet etmek istediğimde. İrfan Abi’ye minnettarım inanılmaz emeği için…
Hayal ettiğimiz çok şey vardı seninle güzel kardeşim. Devrimden sonra kendimize biçtiğimiz rollerden, kuruluş yıllarının heyecanı ile yaptığımız planlara kadar. Bir kısmı çocuksu idi tamam ama çok güzeldi hayal etmesi bile. Partinin en zor yıllarında ağır yükler üstlendik birlikte, düştük kalktık, hayal kırıklığına uğradık, umutlandık… Her seferinde partiye ve birbirimize baktık. İkimiz de oradaydık daha iyisini yapabilirdik. Gençtik, örnek yoktu önümüzde, doğru soruları sorup yolumuzu bulmaya çalışıyorduk hep birlikte. Çok büyük bir inat gerekiyordu, düşen düşüyor kalanlar ile devam ediyorduk. Yorulduğunu hiç görmedim ama kırıldığını gördüm. Şimdi büyüdük, olgunlaştık birlikte. Partiyi semt evleri, işçi evleri, köy evleri açarken görmeni isterdim. Sözünün özgül ağırlığının hissedildiği günlerde yanımda olmanı isterdim sevgili dostum. Partinin insanları nasıl iyileştirdiğini, iyi insanların partiyi nasıl bulduğunu, hayalimize yakınlaştığımızı konuşmak isterdim seninle kardeşim.
Son bir haber; kendi sağlığı kadar dostlarının sağlığını da gözeten biri oldun hep. Beni de zorladın sağlıklı beslenmem ve yaşamam için sürekli. Bisiklet bile hediye ettin bana spor yapayım diye. Hâlâ biniyorum bisiklete senden yadigar bir alışkanlıkla. Devrime karşı sorumluysak kendimize karşı da sorumluyuz derdin. Unutmadım. Geçenlerde birkaç garip sinyali değerlendirip kontrole gittim ve olası büyük bir hasarın önüne erkenden geçip by-pass ameliyatı oldum. Hem de yarım saat içinde karar vererek. Testis kanseri sonrası bu ikinci erken teşhis oldu. Yukarıdaki ile iş inada bindi, artık devrimi görmeden ölmeyeceğim hele kalbimi yenilenmişken 🙂 Huyum değişti mi diye üzerimdeki meraklı bakışlar ile şakalaşmak dışında hızla iyileşiyorum. Sadece etrafını değil kendini dinlemenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha deneyimlemiş oldum sayende.
Dağ ve dağcılık ile aramdaki mesafe kısalmış değil, bıraktığın gibi yani. Yeğenlerin büyüdüler Deniz çalışıyor, Doğa yazıyor ve müzik yapıyor. Seni merak ediyor, seninle ilgili araştırıyor. Bir belgesel çekti arkadaşlar seninle ilgili, çok gerçekçi davranıp tüm kötü huylarını anlattım 🙂 Atlas Dergisi’ne açılan dava sonunda kazanıldı Handan’ın inatçılığı sayesinde. Detayları önemli bu davanın.
Gördüğün gibi hayat bütün yükü ile devam ediyor, senin kaldırdığın yükü de taşımak zorundayız 18 yıldır. Sorumluluğunu unutma diye yazıyorum. Hala kapıdan girecekmişsin gibi kızıp söyleniyorum. Bu mektupları yazarak kimseyi üzüyor muyum bilmiyorum, bir anlamı var mı emin değilim… Sana bir sözüm var, borçluyum sana sevgili dostum bu yüzden yazıyorum… By-pass sonrası bir miktar uzayacağını var sayarsak ömrümün daha epeyce kafanı şişireceğe benziyorum…