Geçtiğimiz yıl 30 Ekim’de Seferihisar ilçesi açıklarında 6.9 şiddetinde meydana gelen İzmir depreminin üzerinden tam bir yıl geçti. AFAD’ın yaptığı açıklamaya göre depremde 1 boğulma sonucu olmak üzere 117 kişi can verirken 1034 kişi yaralandı. Depremde en çok hasar alan yer Bayraklı’da, içerisinde daha birkaç senelik binaların da olduğu onlarca bina yıkıldı, onlarcasında ise ağır hasar tespit edildi. Yapı denetiminin olmadığını ve sağlıklı binalarda oturmadığımızı bir kez daha acı bir şekilde gördük.
Depremin hemen sonrası binlerce İzmirli hastanelerden, alışveriş merkezlerine, adliye binalarından, okullara kadar ağır hasarlı binalarda çalışmaya, yaşamaya zorlandı. Evleri yıkılanlar, yakınlarını kaybedenler ise bir araya gelerek ve dayanışarak ayakta durmaya çalıştı.
Kâr güdüsüyle yönetilen şehirlerimizde, ülkemizde yaşanan can ve mal kaybına sebep olan yapılaşmanın birinci dereceden sorumlusu siyasi iktidardır. Aradan geçen bir yılda ise depremzedelerin ne zararları karşılanmış ne de olası depremlere karşı yeterli önlemler alınmıştır.
Senelerdir ödediğimiz deprem vergileri, müteahhitlere getirilen vergi afları ve teşvikler ile tüm depremzedelere yeni konutlar sağlamak pekâlâ mümkünken, depremzedeler müteahhitlerin insafına terk edilerek ödeyemeyecekleri kredilerle borçlandırıldı. Evlerini, canlarını kaybetmiş depremzedelerin kredilerle neden borçlandırıldığı sorulmazken, kredi borçlarının azalması için emsal artışı muhteşem bir çözüm olarak sunuldu.
Kâr hırsının ve rantın göz göre göre insanların ölümüne sebep olduğu ortadayken, geçtiğimiz günlerde İzmir Büyükşehir Belediyesi de İzmirlilerin hayatını sermayeye feda edecek bir karara imza attı. Yapılaşmaya zaten uygun olmayan Bayraklı’da ağır ve orta hasarlı yapılar ile diğer riskli binaların dönüşümü için ada bazında yüzde 20, parsel bazında yüzde 30 emsal artışına karar vererek yapılaşmayı artırma kararı aldı.
En temel insani haklardan biri olan barınma hakkı, tüm yurttaşlar için elektriği, suyu, ısınması ücretsiz olacak konutlarla sağlanmalıdır. Bunu gerçekleştirmek ise ülkede bir sürü konut boş dururken ne bir lüks ne de imkânsızdır.
Ülkenin gerçek sahibi biz emekçiler, elbet hak ettiğimiz gibi sağlıklı koşullarda yaşadığımız konutların olduğu, çocuklarımızın güvenle yeşil alanlarında koşup oynadığı sosyalist bir ülkeyi mutlaka kuracağız!
Türkiye Komünist Partisi İzmir İl Örgütü olarak halkımızı, kendisi bir “felaket” olan bu sömürü düzeninden bir an evvel kurtulmak için örgütlenip bir araya gelmeye, şehrimize, ülkemize ve yarınlarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.
TKP İzmir İl Örgütü