– Porsiyonlarınızı azaltın daha az yiyin yemekte. Hem bu daha sağlıklı…
– Doğalgaz tüm dünyada çok pahalandı, daha az yakalım bu kış. Gerekirse evin tek bir odasına toplansın tüm ev ahalisi, sadece orada yakılsın doğalgaz.
– Arabaysa araba, cep telefonuysa cep telefonu, neyi eksik bu halkın? Daha ne isteyecekler? Şükretmeyi bilsin biraz vatandaş da!
– Nasihat nasihat, nasihat…
– Buna da şükür deyin , şükür de, şükür de, şükür…
Böyle diyor bu düzende yönetenler.
Türkiye yoksul bir ülke değil. Peki nerede, kimlerin elinde ülkemizin zenginlikleri? Rakamlar açıklanıyor, esip gürlüyor AKP. Büyük şirketler rekor kârlar açıklıyorlar. Şöyle büyüdük, şöyle ilerledik, şöyle kalkındık…
Peki biz emekçilere, halka ne düşüyor bu zenginlikten? Birileri semirdikçe semirir, zenginliğine zenginlik katarken, halk yoksullaşıyor h
Enerji, döviz falan deyip maliyetlerin artmasından dert yanıyor; ekmeğimize suyumuza, elektriğimize, kiramıza zam üstüne zam yapıyorlar.
Onların kârı eksilmiyor, artıyor belki. Halk ise nefes dahi alamıyor.
Ekmeğimizi, işimizi, çocuklarımızın yarınını çalıyorlar.
Mutsuzuz biz mutsuz!
Siz yönetenler, siz patronlar, o sırça köşklerinizde mutlu mesut bir hayat sürüyor olabilirsiniz. Ama biz bu pahalılığa artık güç yetiremiyoruz.
Tek çare: Ayağa kalkıyoruz!
Zamlarınızı da, yalanlarınızı da tanımıyoruz!
Eve giren para bu pahalılıkta pul olmuş. Bir gün aldığımız sebze meyveyi ertesi gün aynı fiyata bulamaz olmuşuz. Evden dışarı adım attın mı her şey para, her şey ateş pahası. Ev desen, kiradaysan maaşın en az yarısı kiraya gidiyor. Elektrik, su, doğalgaz faturaları da cabası. Çocukların okulu, kıyafeti, başka, başka da elde avuçta bir şey yok ki. Başka ne olsun. Yok, yok, yok…
Neyse ki bir işimiz var. Öyle mi gerçekten? İşimiz var da aldığımız asgari ücret. Geçende yazıyordu bir yerde, çalışanların yarısı asgari ücret alıyormuş. Asgari ücret olmuş sana ortalama ücret. Alıyorsun maaşı, alıyorsun ama sevinemiyorsun bile. Pay edemiyorsun ki! İşten eve, evden işe gideyim desen sadece zaten maaşın beşte biri nerdeyse yola gidiyor. İşimiz var dediysek, çoğumuz da işsiz. Çalmadığımız kapı kalmıyor ama, iş yok, yok, yok…
Genciz, okumamız lazım. Okuyup da ne olacak o da belli değil ama, okursak bir ihtimal maaşlı bir iş buluruz. Zaten arkadaşların çoğu bir yolunu bulup yurt dışına gitme hayali kuruyor. Okumak için ise çalışmalıyız. Denk gelirse bir kafede, AVM’de; denk gelmezse barda falan. Hatta yazın inşaata gidenlerimiz, bakıcılık yapanlarımız da var. Kitap, defter, yol, bir de gurbette isen barınacak yere, boğazına sıkacak iki lokmaya ihtiyaç var.
Pandemide ilk gözden çıkarılan biz olduk. Eve hapsedildik. Yok sayıldık. Aldığımız üç kuruş emekli maaşıyla zaten köşeye atılmamış mıydık? Şimdi bir de hayat pahalılığı ile boğuşuyoruz. İçeceğimiz bir bardak çayın hesabını yapar olduk. Bize söylenen “Ömrünüzü böyle tamamlayın geçin gidin”…