Şule Çet davasının 5. Duruşması öncesi, “Şule Çet İçin Adalet” talebimizin takipçisi olmak üzere Ankara Adliyesi önündeyiz.
25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele gününe sayılı günler kala, bugün burada beşinci kez toplanmış olmamız, kapitalist düzende kadınların adaletten bile eşit pay almadığını gösteriyor. Okuyabilmek için çalışmak zorunda kalan, iş bulunca ise düşük ücretlere, mobbinge ve patron tacizine maruz kalan kadınların patronları tarafından canavarca öldürülmeleri dahi, yargının gözünde sanıkların hak ettikleri cezayı almalarına yetmiyor. Aksine, yöneltilen sorularla, tartışmaya açılan detaylarla pek çok davada neredeyse sanıklardan mağdur yaratılmaya çalışılıyor.
Aynı yaklaşıma ne yazık ki Şule Çet davasında da her celse tanık oluyoruz. Davanın başından itibaren atılı suçun işlenip işlenmediği araştırılacak yerde; Şule’nin o saatte orada ne işi olduğu, erkek arkadaşının olup olmadığı, babasının Şule’ye yeterince para gönderip göndermediği, gönderiyorsa o halde Şule’nin neden çalışma ihtiyacı duyduğu gibi sorularla Şule Çet hakkında kamuoyunda bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Oysa bugün bu soruların hiçbirinin cevabı, Şule Çet’in patronları tarafından tecavüz edilerek öldürüldüğü gerçeğini etkileyemez. Bugüne kadar ortaya konan delillerle tüm Türkiye’nin bildiği bu gerçeğe kanaat etmek için, yargılama makamı daha ne kadar beklemeyi düşünmektedir? Davanın başından beri bilinçlice tartışmaya açılan tüm bu detaylar ve davanın bu denli uzaması, bizlerde yargılama makamının ülke gerçekliğinden kopmuş oldukları izlenimini uyandırmaktadır. Kendilerine ülke gerçekliğini hatırlatmak adına, bu kez de Komünist Kadınlar olarak biz sormak isteriz:
-Yargıçlar ülkemizde 5.5 milyon öğrencinin 2.5 milyonunun hem okuyup hem çalıştığını, Şule Çet’in okurken çalışmak zorunda kalan tek genç olmadığını biliyor mu?
-Yargıçlar, Ekim ayında dört kişilik bir aile için açlık sınırının 2 bin 50 lira, yoksulluk sınırının ise 7 bin 92 lira olduğunu, her üç kişiden birinin bankalara borcu olduğunu ve aksi gibi işsizliğin de TÜİK verilerine göre dahi %14 olduğunu biliyor mu? Bu tablo, üniversitede bir çocuk okutmanın, bir emekçi için ne kadar büyük bir yük olduğunu tahayyül etmelerine yardımcı olur mu?
– Yargıçlar sadece Eylül ayında 53 kadının öldürüldüğünün, verdikleri haksız tahrik ve iyi hal indirimi gibi kararlarla failleri cesaretlendirdiklerinin ayırdındalar mı?
– Yargıçlar kadınların önce insan sonra da bir yurttaş olduğunu, dolayısıyla Anayasa ve İnsan Hakları Sözleşmeleri’ndeki temel hak ve hürriyetlerden eşit yararlandıklarını, kiminle oturup kalkacaklarına, alkol alıp almayacaklarına, gece saat kaçta eve döneceklerine kendilerinin karar verebileceğini ve bu kararlardan dolayı yargılanamayacaklarını biliyorlar mı?
Bizler, bu soruları yargılama makamına yöneltirken utanıyoruz; ancak kapitalizm kadınlara yaşam hakkı tanımayan gericiliği beslerken hiç utanmıyor. Mahkemelerinde katil patronları gözeten bu düzen; meclisinde ise kadınların nafaka hakkına göz dikiyor, cinsel istismarcılara affı tartışıyor. “Adalet”, daha Şule Çet İçin sağlanamamışken, 2. Yargı paketine konmak istenenlerle başka Şule Çet’lere zemin hazırlanıyor. Bu adaletsiz ve eşitsiz düzenin artık kadınlara verebileceği hiçbir şey kalmamıştır; aksine bu düzen bugün mücadelelerle kazanılmış haklarımıza dahi göz dikmektedir. Bizleri şiddetten, sömürüden ve eşitsizlikten ancak sosyalizm kurtarır. Kuracağımız düzende, bu sömürü çarkının bizden aldığı tüm kadınlar, Şule Çet, Emine Bulut, Nadira Kadirova, Ceren Damar ve daha iki gün önce erkek arkadaşı tarafından vahşice katledilen Güleda Cankel ve niceleri, en güzel resimleriyle yer alacak; bize her gün kapitalizmin ne demek olduğunu hatırlatacaklar. İşte o onurlu gün gelene dek; şiddete ve sömürüye asla boyun eğmeyeceğiz!
Komünist Kadınlar