Bugünlerde AKP iktidarı yerli ve yabancı patronlarla büyük bir saldırı planı hazırlamakla meşgul. Enflasyonu azaltacağız, ekonomiyi istikrara kavuşturacağız diyerek Türkiye’de emeğiyle geçinen milyonların ekmeğine yönelik bir saldırı planı…
Bu milyonlar içerisinde, saldırı planını hazırlayanların çıkardıkları savaşlardan, yaptıkları yağmalardan kaçarak Türkiye’ye kölelik koşullarında çalışmaya razı olarak gelen göçmenler de var…
Türkiye nasıl bu noktaya geldi?
AKP, Avrupa Birliği anlaşmalarıyla Türkiye’yi insanlık dışı bir göçmen kampına çevirdi, Türkiye’de emekçiler için güvenlik sorunu da dahil olmak üzere birçok yeni soruna yol açtı.
Suriye’de ve farklı ülkelerde emperyalizmin işgal operasyonlarına kendi beslediği cihatçı çetelerle katıldı, körüklediği savaş ortamından kaçanlara da din kardeşliği adına kapısını açıp onları Türkiye’deki patronlara birer köle olarak pazarladı.
Patronlar lehine düzenlemelerle göçmenlere kuralsız çalışmayı dayattı. Açlık seviyesi altındaki asgari ücretin Türkiye’deki emekçilerin hayat standardı haline gelmesine sebep oldu.
Bu arada göçmenler içerisinde küçük bir azınlığı oluşturan patronlara vatandaşlık hakkı verdi, onların Türkiye’deki patronlarla bütünleşmesini kolaylaştırdı. Göçmen sorunundan AKP Türkiyesinin gereksindiği toplumsal dönüşümü gerçekleştirmek için yararlandı.
Muhalefet ise AKP’nin tüm bu politikalarına son seçimlerde büyük bir pas verdi: Emekçi yurttaşlara Türkiye’nin bu hale gelmesinin esas sorumlusunun göçmenler olduğu yalanını yutturmaya çalıştı. Emperyalizmin alçaklığının, patronların açgözlülüğünün bir güzel üzerini örttü. Böylece AKP’nin dış siyasetteki fırsatçılığı yanına kâr kaldı.
Şimdi Türkiye’nin bu hale gelmesinin sebebi kendileri değilmiş gibi geçtiğimiz hafta yüzlerce göçmen çocuğun gemi ambarında boğulması karşısında hep birlikte timsah göz yaşları döküyorlar.
Bu alçaklığı ve iki yüzlülüğü affetmeyeceğiz!
Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışan Asyalı ve Afrikalı göçmenlere Avrupa Birliği’nin ve Yunanistan hükümetinin muamelesi açıkça barbarlıktır. Katiller ‘yas’ tutarken Birleşmiş Milletlere ise bu dünya düzenini aklama görevi düşmektedir.
2023’ün dünyası ve Türkiye’sinde 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde bu gerçekler ifşa edilmeden söylenecek her söz boştur.
Göçmen emekçilerin Türkiye’deki varlığının suçlusu kendileri değildir, emperyalizm ve patronların politikalarıdır.
Bu politikaları yürütmekle sorumlu iktidar ve aklamakla sorumlu muhalefet, uluslararası sermayenin ve Türkiye patronlarının emir erleridir.
Göçmen düşmanlığı, emekçilerin eline kendi kendilerini vurmaları için tutuşturulan bir düşman silahıdır.
İnsanca yaşamak istiyorsak, Türkiye’nin insanlık dışı bir göçmen kampı ve bir emek cehennemi olmaktan çıkmasını istiyorsak yapmamız gereken şey şu an sinsice hazırlanan saldırı planına, AKP hükümetinin başka ülkelerin işlerine karışma ve Türkiye sermayesinin yayılma heveslerine karşı durmaktır.
Türkiye Komünist Partisi