6 Şubat depremleriyle birlikte bölgede temiz suya erişim imkânı kalmamıştı. Merkezimizin TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi ile birlikte Mart ayı başlarında gerçekleştirdiği çalışmanın detaylı analizleri geçtiğimiz günlerde tamamlandı ve sorunun devam ettiği saptandı.
Bunca zaman milyonlarca depremzedenin sağlıklı sudan yoksun kalması, tek bir şeyi gösteriyor: Yetkililer konuyla ilgilenmiyorlar!
Atık yönetimi iktidarın enkaz kaldırma ve taşıma ihalelerini teslim ettiği şirketlerin düşük maliyet için halk ve çevre sağlığını tehlikeye atmasına göz yumduğunu, hatta teşvik ettiğini gösteriyor.
Hatırlanacağı gibi Şubat ayında Osmaniye’de TKP dayanışma merkezine iki kez polis operasyonu düzenlenmişti. Üyelerimize “kullanma suyunun pis olduğu yolunda propaganda yapmak” biçiminde tuhaf bir suçlama da yöneltilmişti. Bu olayın üstünden de bir ayı aşkın zaman geçti. O sıra bölgede henüz bir araştırma gerçekleştirmemiştik; dolayısıyla yanıtımız iddia edildiği gibi bir propaganda yapmadığımız, söylenti çıkarmadığımız, ancak tarif edilen fiilin suç da oluşturmayacağı yönünde olmuştu. Şimdi ise açıkça söylüyoruz: Deprem bölgesinde sular pis!
Bu durumu mazur gösterecek bir açıklama olamaz…
TKP Deprem Takip Merkezi olarak, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin verdiği teknik destekle deprem bölgesinde hafriyat sorunu ve atık yönetimini inceledik, çeşitli noktalardan su numuneleri alarak analizlerini yaptık. Aşağıda vardığımız özet sonuçları ve çalışma ekibinin hazırladığı teknik raporu bulacaksınız.
- Araştırma kapsamında 8-11 Mart tarihleri arasında Osmaniye, Adıyaman, İskenderun, Antakya, Harbiye, Defne ve Samandağ il ve ilçeleri ziyaret edildi. Bulguların bütün deprem bölgesi için geçerli olduğunu varsaymamak için bir neden bulunmadığı kanısındayız.
- Deprem bölgesinde bilimsel, çevre ve halk sağlığı standartlarına uygun olmasına çaba gösterilen bir atık yönetimi yoktur!
- İçinde kimyasalların, ağır metallerin, asbestin, insan ve hayvan ceset parçalarının bulunduğu atıklar yerleşim bölgelerinin ve geçici barınma alanlarının yakınlarına, su kaynaklarına, tarım alanlarına yığılmaktadır.
- Enkaz kaldırma sırasında çalışanlar için temel güvenlik ve sağlık önlemleri göz ardı edilmekte, çevrede yaşayanlar tahliye edilmemekte, hatta uyarılmamaktadır.
- Gözetildiği gözlemlenen biricik kriter, enkazın en uygun lojistik imkânlarla mümkün olan en masrafsız şekilde kaldırılmasından ibarettir! İhalelerin verildiği hafriyat şirketlerinin kârlılığını yüksek tutmak ekolojik yıkımdan daha önemli sayılmıştır…
- Adıyaman ilinde 3 noktadan, Osmaniye ilinde 3 noktadan, Hatay ilinde 6 noktadan ve Asi Nehri’nden 1 noktadan numune alınmış olup akredite bir laboratuvarda analiz gerçekleştirilmiştir.
- Alt Yapılar için Afet Yönetmeliği’ne göre, “merkezî yerlerde 72 saat içerisinde” içme suyu temin edilmesi gerekirken 50 günden fazla süre geçmesine karşın bölgede sağlıklı suya erişim mümkün olamamıştır. Halk su ihtiyacını, dayanışmayla ve kendi olanaklarıyla karşılamaya çalışmaktadır.
- İnsanlar tarafından tüketilen bütün sular organik maddeler ile kirlenmiş ve koliform bakteri içermekte olup, içme ve kullanıma uygun değildir. Bu suların kullanılması insan ve diğer canlılarda ölümle sonuçlanabilecek birçok hastalık riski barındırmaktadır.
- Deprem bölgesinde su kaynaklarının uygun arıtma ve dezenfeksiyon işlemlerinden geçirilmesi zorunludur.
- Sudan kaynaklanabilecek halk sağlığı risklerinin önlenmesi için sürekli numune alınarak, TS 266-Türk standartları ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) içme suyu standartlarında belirtilen parametrelere göre ölçümler yapılarak önlemler alınmalı, bu bilgiler şeffaf olarak paylaşılmalıdır.
* * *
ÇEVRE VE HALK SAĞLIĞI TEKNİK RAPORU
6 Şubat depremleri Türkiye’de tüm imar faaliyetlerinin yalnızca kâr ve rant odaklı gerçekleştirilmesinin bir sonucu olarak on binlerce canımıza mâl oldu. Devasa yıkımın yaralarını sarmak bile oldukça uzun bir zaman sonra mümkün olabilecek. Bilimin dile getirdiği uyarılara kulak tıkayan iktidar imar afları, uygunsuz imar planları ve yapı denetimlerindeki eksiklikler sonucunda 10 ilimizi harabeye çevirdi.
Bizi bugüne getiren anlayış maalesef depremin ardından yapılması gereken acil müdahaleler, arama-kurtarma çalışmaları ve geçici konaklamaya yönelik çadır, konteyner kent vb. konularda da kendisini gösterdi. Bugün hâlâ çadıra ve sağlıklı yaşam koşullara ulaşamayan vatandaşlarımız mevcut. Ancak sorun bu acil müdahaleler ile de sınırlı değil. Deprem bölgesinde enkazdan kaynaklı atık yönetiminin kaidesine uygun şekilde yapılmaması bundan sonraki süreçte de yıkımın daha da ağırlaşacağını göstermektedir. Yanlış bir atık yönetimi depremzedelerde kalıcı sağlık sorunları ve hatta kanser riskini arttırırken aynı zamanda su havzaları ve tarım arazilerinin de kullanılamaz hale gelmesi gibi son derecede ciddi ekolojik yıkım risklerini barındırmaktadır. Bunun yanı sıra deprem bölgesinde su temini ve atık su yönetimindeki büyük sorunlar, salgın hastalıklar gibi son derece olumsuz yeni sonuçların açığa çıkmasına sebep olabilir.
TKP Deprem Takip Merkezi olarak, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin verdiği teknik destek ile beraber deprem bölgesinde hafriyat sorunu ve atık yönetiminin nasıl yapıldığını yerinde inceleyip, su durumu hakkında aldığımız numunelerin analizlerine dayanarak hazırladığımız raporu sizlerle paylaşıyoruz.
1. Atık Yönetimi
08.03.2023 – 11.03.2023 tarihleri arasında gerçekleştirilen, deprem bölgesindeki çevresel etkilerin gözlenmesi çalışmaları kapsamında Osmaniye, Adıyaman, İskenderun, Antakya, Harbiye, Defne ve Samandağ il ve ilçeleri ziyaret edilmiştir. 3 il ve Hatay’ın 5 ilçesi kapsamında aşağıda belirtilen tespitlerin yıkıma maruz kalan 11 ilin hemen tüm ilçeleri için geçerli olduğunu belirtmek gerekir.
Deprem bölgesinde en çok oluşan atık türünün inşaat ve yıkıntı atıkları olduğu tespit edilmiştir. Ancak atığın bileşimi incelendiğinde yapısının homojen olmadığı, içerisinde geri dönüştürülebilir kâğıt, metal, plastik ve cam atıklarının, tekstil atıklarının, asbestli malzemelerin, kullanılamaz hale gelmiş mobilyaların bulunduğu, ayrıca kirletici etkisi yüksek elektrikli ve elektronik eşyaların, çeşitli kimyasal ve yağlarla kontamine olmuş pek çok malzemenin, insan ve hayvan cesetlerinin bulunduğu gözlemlenmiştir. Bölgede oluşan atık karakterizasyonunun bu ölçekte çeşitli olması atığın yönetiminin önemini daha da arttırmaktadır.
Doğal afetlerden etkilenmiş insanlar için hazırlanmış kamplar veya geçici barınma alanlarında oluşacak katı atıklarının kontrollü yönetilmemesi yalnızca çevre değil aynı zamanda bir halk sağlığı sorunudur. Geçici barınma alanlarında çöplerin uzaklaştırılmaması, rastgele yığılması hastalıkların yayılmasına yol açar.
1.a. Doğru Atık Yönetimi:
İçerisinde pek çok kontamine malzeme/atık bulunan inşaat ve yıkıntı atıkları (İYA), düzenli depolama sahalarına alınmadan önce mutlaka geçici depolama alanlarında biriktirilmeli ve burada ayrıştırma çalışmaları yapılarak düzenli depolama tesislerine gönderilecek bakiye atık miktarı azaltılmalıdır. Bu bağlamda başta İYA olmak üzere ambalaj (kâğıt, metal, plastik, cam) atıkları, tekstil atıkları, hurda demir, kullanılabilir durumdaki ev mobilyaları, elektronik ev aletleri İYA içerisinde ayrılarak geri dönüşümü sağlanmak üzere ilgili süreçlerde değerlendirilmelidir.
Miktar olarak en fazla atık türü olan İYA ise inşaatlarda dolgu malzemesi, kaldırım yapımı, yol inşaatlarında zemin malzemesi, toprak dolgu malzemesi, park sahalarında, yol kaplamalarının altında ya da yol altı temel malzemesi, zemin dolgusu olarak ve sertleşmemiş zemin oluşturmak için park sahaları vb. alanlarda kullanılabilmektedir. Bu bağlamda inşaat molozları ilgili mühendislik yöntemleri uygulanıp gerekli boyutlandırma çalışmaları yapılarak bu alanlarda kullanıma hazır hale getirilmelidir.
Enkazın kaldırılması, taşınması, geçici ve düzenli depolanması, ayrıştırılması esnasında ise oldukça özenli davranmak gerekmektedir. Çünkü İYA içeriğindeki başta asbest olmak üzere pek çok tehlikeli madde ve ağır metal, depremzede ve gönüllü ekipler üzerinde pek çok sağlık sorununun oluşmasına neden olacağı gibi ekosistemi de ekolojik yıkımla yüz yüze bırakacaktır.
Enkazın kamyonlara yüklenmesi ve taşınması esnasındaki en önemli kirletici parametre toz ve tozla birlikte havada hareket eden kirletici maddelerdir. Enkaz kaldırma çalışmaları esnasında mutlaka sulama çalışması yapılarak toz emisyonu bastırılmalı, çalışma yapan ekip ve tozdan etkilenme potansiyeli olan çadır/konteynerde kalan depremzede ve gönüllüler FFP3 tipi maske takmalıdır. Enkaz geçici depolama alanlarına ayrıştırılmak üzere taşınırken yollarda düzenli sulama çalışmaları yapılmalı, kamyon kasaları branda ile örtülüp araç hareketlerinin neden olacağı toz oluşumu engellenmelidir.
Enkazın geçici depolanma ve ayrıştırılma işleminde ise öncelikle geçici depolama alanlarının doğru seçilmesi mühimdir. Öncelikle seçilecek alanların tatlı ve tuzlu su kaynaklarını, yeraltı sularını, tarım ve orman alanlarını etkilemeyecek bölgelerde olması gerekmektedir. Aksi halde ortaya çıkacak ekolojik yıkım bölgede yaşayan tüm canlıların uzun yıllar boyunca sağlıklı suya ve besine erişimini imkânsız kılacak, ekosistemi yok edecektir. Geçici depolama alanının belirlenmesinde bir diğer önemli etken de meteorolojik verilerdir. Hâkim rüzgârların yönü, sel yatakları, fay hatları, yağış rejimleri vb. faktörler dikkate alınmadan geçici depolama alanlarının belirlenmesi, doğa olaylarının afete dönüşmesine ve kirliliğin taşınmasına neden olacaktır. Geçici depolama alanlarında düzenli periyotlarda muhakkak toprak ve yeraltı suyu izlemeleri yapılmalıdır. Bu izlemeler sonucunda kirliliğe rastlanması durumunda derhal gerekli önlemler alınmalıdır.
Düzenli depolama, atıkların ayrıştırılmasından sonra kalan bakiye atığa uygulanacak bertaraf yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu işlem de tıpkı geçici depolama alanının seçiminde olduğu gibi benzer hassasiyetle belirlenen yerlerde yapılmalıdır. Düzenli depolama alanı zeminlerinin, 26.03.2010 tarih ve 27533 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik hükümlerince inşa edilmesi gerekmektedir. Bakiye atığın içerisinde başta asbest olmak üzere pek çok kontamine ve tehlikeli atık bulunduğu için en az II. Sınıf atık depolama tesisi özelliği gösteren depolama alanlarının yaratılması ve zemininin gerekli geçirimsizlik özelliğine sahip olması gerekmektedir. Bu bağlamda ilgili düzenli depolama alanlarının inşasına da vakit kaybetmeden başlanması önemlidir.
1.b. Tespitler:
Atıkların geçici olarak depolandığı alanlar sulak alanlara, tarım alanlarına ve orman arazilerine oldukça yakın mesafelerdedir. Bu durum içme ve kullanma suyu kaynaklarını kirletecek, tarımda kullanılan suları kullanılamaz hale getirecek, sucul ekosistemi yok edecek, tarım ve orman alanlarına telafisi mümkün olmayan zararlar verecektir.
Diğer taraftan, deprem gibi doğal afetlere karşı yapılan planlarda atık yönetimi de önemli bir başlıktır. Mevcut hükümetin bir afet yönetim planı bulunmadığı gibi deprem afeti sonucunda oluşacak enkazın kaldırılmasına ilişkin de bir öngörüsü bulunmadığı rahatlıkla ifade edilebilir. Deprem sonucunda oluşan inşaat ve yıkıntı atıklarının geçici depolanacağı alanların doğaya ve canlı yaşamına zarar vermeyecek şekilde önceden belirlenmiş olması gerekirken, deprem sonrasında aceleyle seçildiği görülmektedir.
Fotoğraf 1: Antakya/Hatay
Fotoğraf 2: Samandağ/Hatay