Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan Gökhan Kazbek’le Gündem programının konuğu oldu.
TKP’nin Ankara’daki etkinliğine halkın gösterdiği yoğun ilgiden bahsederek söze başlayan Okuyan, parlamentoya sıkışan siyaset anlayışına karşılık halkın siyasete katılımını artırmak için çalıştıklarını belirtti. TKP’nin adaylarını da bu hedefle belirlediğini söyleyen Okuyan, “Kendisini siyasetin izleyicisi olarak görenleri, siyasetin öznesi haline gelmesi için çalışıyoruz. Bugünkü egemen siyaset açısından milletvekili adayı olan kişilerde beklenen, para, ün, fiziki özellikler gibi şeylerin yerine örnek yurttaş olmak, dürüst, çalışkan olmak, vicdani ve insani değerleri gelişkin olmak gibi özellikleri önemsiyor ve buna göre adaylarımızı belirliyoruz.” ifadelerini kullandı.
Bir yılı aşkın süredir üye ve dostları arasından adaylarını belirlediklerini söyleyen TKP Genel Sekreteri, TKP’nin tüm yurttaki örgütlerinden gelen önerileri dikkate alarak halkın temsilcilerini emekçiler arasından seçtiğini söyledi. Adayların arasında motokuryeler, market işçileri, metal işçileri, sağlık emekçileri, doktorlar, hemşireler, öğretmenler, çiftçilerin olduğunu söyleyen Okuyan, “Bunlar gerçekten bizi temsil edebilir mi mecliste? diye soranlara biz de şunu söylüyoruz: Türkiye’deki mevcut parlamenterlerin durumunu görüyoruz. Bu ülkenin emekçileri kat kat daha fazlasını üstelik de toplumun çıkarları doğrultusunda hizmet ederek yaparlar.” dedi.
Kemal Okuyan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
TKP neden adaylarını ünlüler arasından seçmedi?
Ben ünlü insanlar siyaset yapmamalı demem. Popülerlik kazanmış insanların içinde son derece değerli halkın sanatçısı, gazetecisi olmuş insanlar var. Hep mücadele içerisinden gelen insanlar var, buna bir itirazımız olmaz. Ama siyasetin ünlüler arasında yapılmasına itirazım var, oradan bir şey çıkmaz. Geçmiş seçimlere bakıldığında zaten bunun çok bir karşılığı olmadığını da biliyoruz, işin bu boyutu çok da başarılı olmuyor. Ama dediğim gibi TKP’de popüler isimlere dönük bir alerji yok. Popüler isimlere dayalı siyasete bir alerjimiz var ama evet. Şu önemli burada: Bazı ünlü kişiler, belli bir siyasi partinin görüşleri doğrultusunda daha öncesinde sanatlarını, gazeteciliklerini icra ediyorlarsa, bir bağ varsa öncesinde bunu anlarım. Ama durup dururken bazı insanların “Ben popülerim, meclise gireceğim, falanca partiyle filanca parti arasından seçim yapayım, aday olayım” demesini anlamam. Bir siyasi partinin adayı ile o siyasi parti arasında derin bir ilişki olması lazım. Buna dair geçmişte bir iz bulamıyorsanız… Bizim adaylarımızda şöyle bir iz var. Bazıları yeni tKP’yle temas etmiş, direnişte tanışmış TKP’yle ya da TKP haksızlığa uğrayan birisiyle dayanışma içerisine girmiş, TKP’yi oraya görmüş, ya da TKP’yle deprem sürecinde tanışmış, sonra TKP’nin dünya görüşünü benimsemiş… Bu bir bağdır. Diğer taraftan TKP’den aday olmak isteyen çok fazla ünlü isim var mıydı? Vardı. TKP farklı bir parti, doğrultusu belli bir kulvarda siyaset yürütüyor, tutarlı bir parti, özü sözü bir ve sözü her yerde aynı. Dolayısıyla TKP’nin milletvekili adayları da seçildikleri takdirde doğrultu itibariyle aynı şeyi söylüyor. Bir adayımız laikliği savunurken, diğeri tarikat güzellemesi yapamaz. Ya da NATO’yla ilgili farklı görüşler olamaz.
Bizim anlayışımızda siyaset, halkı her anlamda temsil etmek toplumsal bir görev olabilir. Kamusal alanda çalışıyorsunudur, siyasi alanda karar verme meaknizmalarında bir görev olabilir. Buralarda “Ben bir kez seçildim, sonra düdük bende istediğimi yaparım” anlayışı olamaz. Bizim açımızdan hem partinin bir denetimi söz konusu. TKP’nin her yöneticisi her adayı, her üyesi toplumsal senet imzalıyoruz. Vicdanlı, dürüst olacağız, halk için çalışacağız, bireysel çıkarları geriye çekeceğiz… Bazen mevkiler insanları bozuyor. Bu durumda seçen kesimin bu duruma müdahale etme hakkı olması lazım. Sosyalizmde bu olacak.
Herkes siyaset yapmalı mı? TKP milletvekili adaylarına eğitim veriyor mu?
Şöyle söyleyeyim: Siyaseti herkes yapmalı mı sorusunun yanıtı herkes siyasetin içinde zaten. Ama büyük bölümü farkında değil, edilgenleşmiş durumda. Siyaset yaşamın her alanında. Siyaset meslektir, belli yerlerde yapılır gibi bir algı var. Yok öyle bir şey. Herhangi bir konuda hak aramak siyasettir. Siyaset sadece parlamentoya girip kürsüden hitap etmek değildir. Bu nedenle zaten siyasetin tanımını değiştirmeye çalışıyoruz. Herkes siyasallaşmalı. Günün birinde insanlar arasındaki eşitsizliklerden kurtulduğumuzda siyasete gerek kalmayacak, ama o güne kadar siyaset yapmalıyız. Şimdi bu nedenle yaşamı boyunca bizim eleştirdiğimiz siyasetin dışında kalmış insanlar TKP’den aday oldular. Büyük kesiminin sosyal medya hesabı bile yok. Sanılıyor ki sadece sosyal medyadan ibaret bir dünya var. Yok böyle bir şey, sosyal medyayla ilişkisi olmayan çok sayıda kişi var. Adaylarımızın bir bölümü aday olduğu için sosyal medya açtı. O dünyaya yabancılar. Halkın, gerçek dünyanın içindeler, orada ev sahibiler. Ama siyasetin şimdiye kadarki tarzına yabancılar. TKP bir yandan bununla mücadele ederken diğer yandan rekabet içinde diğerleriyle. Rekabet sözcüğünü bilerek kullanıyorum, gerçek anlamıyla siyasi bir tartışmanın içine girmek çok zor bu toplamla. Dolayısıyla biz adaylarımıza bazı konularda TKP’nin tarzı, öncelikleri hakkında uyarılarda bulunuyoruz.
Tartışmalı isimlerin partilerden adaylıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cumhuriyet Halk Partisi, bir ittifak yaptıklarını ve bir anlaşma dahilinde eski AKP’lileri aday gösterdiklerini söylüyor. Mesele bu değil. Bunu da meclisin matematiği üzerinden açıklayarak bunu yapmadıkları takdirde AKP’nin kazanacağını söylüyorlar. Ben de matematik bir şey söyleyeyim: Bunların hepsi belli bir süre içinde AKP’ye hizmet etmiş, kalem ya da söz erbabı tipler. Bunların toplamı mecliste çoğunluk. İktidarıyla muhalefetiyle ortaya öyle bir meclis kompozisyonu çıkacak ki AKP zaten mecliste çoğunluk olacak. Neredeyse mecliste bir grup olacak kadar AKP’li bulunacak. Bunun sorumlularından hesap soracağız. İnsanlar 20 yıl boyunca AKP iktidarının acısını boşuna çekmediler. Saray rejimini yıkıyoruz diyerek, o rejime hizmet eden insanları meşrulaştırmak suçtur. Bu isimlerin olmasını Türkiye’de siyasetin önümüzdeki dönemini tasarlaması açısından tartışmalıyız. Bunların birbirinden farkının olmadığının en güzel kanıtı aday profilleridir. Bu bir tercih, matematik hesap filan değil. Bu bir meydan okuma, halkın 20 yıllık öfkesiyle dalga geçmektir. Davutoğlu, Babacan meşrulaştırıldı, bu kabul edildi, durmuyorlar… Sadullah Ergin, Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi isimler “Hatalarını gördüler artık başka bir yerde duruyorlar” denilerek aklanamaz. Ömürlerini bir amaca vermiş kişilerden söz ediyoruz, o amaç da hiç değişmedi, aynı kafayla devam ediyorlar. Sadullah Ergin de ben tertemiz bir insanım diyor hala. Birileri de bu müttefiklik ilişkileri sorgulanmasın diyor. Bu kadar kolay olmamalı bu işler.
14 Mayıs için referandum diyebilir miyiz?
Zaten AKP çizgisinde buluşacak bir parlamento çıkacak her durumda, partilerden bağımsız. Hiç beklemediğimiz hükümet kombinasyonları ortaya çıkabilir. Çünkü aynı yolun yolcusu insanlar değişik partilere dağılmış durumdalar, ama kafa itibariyle neredeyse fotokopiler. Amerikancılar, baskın bir Amerikancılık var. CHP bu profille zaten diğerlerine benziyor, zaten fazla farkı yoktu. Biz bu tehlikeye işaret ettiğimiz zaman matematik deniyor, Erdoğan gitsin deniyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi Erdoğan gitsin gibi bir tutum için uygun, çünkü 4 aday var. İkinci tur olursa iki tane aday kalacak. Referandum demesek bile “Erdoğan gitsin” tutumunun birçok gerekçesini sayabiliriz. Orada gerçekten de Erdoğan’ın gitmesi gerek. Ama parlamentoya geldiğimizde ortada bir seçim yok. Türkiye’yi getirdikleri yer… Bunun tek sorumlusu AKP değil. Bu muhalefet bile isteye buraya girdi, partiler önemsizleşti. Hepsi lider partisiydi ama lider partisi eskiden bir çizgiyi temsil ederdi. Şu anda bu partilerin temsil ettiği hiçbir çizgi kalmadı. Buradan çıkacak kompozisyon bir felakettir. Halkı bile isteye aldatıyorlar. Türkiye’de matematik hesabın ötesine geçecek bir tablo var. Bu listeler matematik hesaplara dayanarak hazırlanmış listeler değil, ülkenin önümüzdeki dönemine damga vuracak isimler. Hep niye bir doğrultuda isimler çıktı ortaya. Baktığınızda baya planlı bir süreç. Belki de TÜSİAD, Türkiye sermayesinin son dönemde vurguladığı normalleşme, geniş tabanlı hükümetin altyapısı kurulmuş oldu. Bunlar seçim öncesi sallıyorlar birbirine, seçim sonrası gayet uyumlu bir sürece dönüşebilir bu, çünkü hepsi aynı kafada. Bu uyumdan hayat pahalılığı, daha fazla NATO, gericilik çıkar.
Muharrem İnce konusunda görüşleriniz neler?
Muharrem İnce’nin nerede ayrıştığı, söylediği şeyler tutarsız. Retorik düzeyde Atatürkçülük yapıyor ama sonra onda da çelişik şeyler söylüyor. Ben Muharrem İnce’nin ne dediğini anlayabilen birisi değilim. Ama belli ki bir oy alacak ve bu oy belki de seçimi etkileyecektir. Bu Türkiye’deki siyasal sistemin tuhaflığı. Niye insanlar İnce’ye oy verme eğilimine giriyorlar. Bunun yanıtı yok ya da içeriksizleşmiş bir siyasette insanlar çok kolay destekçi bulabiliyorlar. Şuna da hiç katılmıyorum: “Siz yeni kuşakların beklentilerini bilmiyorsunuz.” Siyasetin bugünkü yapısını sorgulamak yerine derin sosyolojik analizler yaparak “İnce aslında şu duyguya hitap ediyor” filan… Bize ne bundan. Dolayısıyla bizim açımızdan üzerinde çok konuşulacak bir isim değil. Ama belki de 15 Mayıs’ta yarattığı sonuç nedeniyle sadece o konuşulacak.
HDP sosyalist bir parti midir?
HDP içinde sosyalistler var ama sosyalist bir parti değil, böyle bir iddiası da olduğunu zannetmiyorum. HDP benim bildiğim Sosyalist Enternasyonel’le bağlantılı, adında sosyalist kelimesi geçiyor ama sosyal demokrat bir enternasyonel. Sosyal demokrat bir parti kısmen. Ulusalcı Kürt milli hareketine bağlı bir yanı ve liberal yanı da var, çok kanatlı bir oluşum. Dolayısıyla HDP’yi etiket koymakta belli zorluklar olduğunu söyleyebilirim. Önemli olan şu: Verili bir tarihsel kesitte ne yaptığınız neye hizmet ettiğiniz önemli sizin kendinizi ne olarak yansıttığınızın ötesinde. Dolayısıyla bu anlamda sola sosyalizmin değerlerine, devrimci programa hizmet etmek için buna uygun politikalar geliştirmeniz gerekiyor, içinizde sosyalistlerin olması yetmiyor. Bu açıdan HDP belli konularda ülkedeki mevcut sistemi başta Kürt meselesi olmak üzere etkilemek, demokratik çözüm dedikleri bir şeyi hayata geçirmek, bu sistemin içerisinde yer tutmaya çalışan bir hareket. Bu ayrı bir strateji. Bizim açımızdan ise sosyalistlerin görevi bugünkü sömürü düzenini değiştirmek ve bu değiştirme süreciyle ülkenin temel sorununa çözüm getirmek. Kadınlar, Kürtler, eğitim, sağlık… Ülkenin pek çok sorunu var. Ama bu problemler bu düzenin temellerinin sarsılmasıyla çözülebilir. Devrimci bakış açısı bunu gerektirir. Dolayısıyla başta bir öncelik farklılığımız var. Önceliği Kürt sorununa vermek, Kürt sorununun da çözülmesini imkansızlaştırır, bugünkü düzeni meşrulaştırır. Belki kızılıyor ama bu partinin yöneticilerinin TÜSİAD’la görüşmesine zaman zaman tepki gösteriyoruz. Bunun nedeni açık yakalama isteğimiz değil. Bizim alerjimiz var sermaye sınıfına. Bunun meşrulaşmasını istemiyoruz. Nasıl Sadullah Ergin’in, Babacan’ın Davutoğlu’nun onca suç işledikten sonra bu halkın karşısına kahraman gibi çıkmasına itirazımız varsa, NATO, AB, TÜSİAD gibi kurumların bu halkın nezdinde itibarlı kurumlar olmasına itirazımız var.