Erdoğan başkanlık sistemini istiyordu. Bunu elde etti, sevdi de. Dünya görüşüne uygundu, kişiler etrafında kurulu bir düzen… Şeyhlerin, halifelerin, padişahların öyküleriyle yetişmiş Milli Görüş kadrolarına cuk oturuyor.
Ancak Başkanlık sistemine geçiş ne Erdoğan’ın kişisel tarzı ne de AKP’yi oluşturan ekibin ideolojik-siyasal tercihlerine bağlanabilir.
Başkanlık sistemi denetimden, kurallardan kaçmak isteyen sermaye sınıfının, hiçbir sınırlama kabul etmeyen uluslararası tekellerin isteği ve yönlendirmesinin sonucu gündeme geldi. Parlamenter sistem patronlar için yavaştı, “gereksiz” tartışmalarla oyalanmak demekti.
Zaten on yıllardır hem Türkiye hem dünyada kapitalist ülkelerde “verimlilik” bahanesiyle ve “bürokrasi ile mücadele ediyoruz ” ayağına parlamentonun yetkileri azaltılmış, yürütmenin yani hükümetin hareket alanı genişletilmişti.
Erdoğan kişisel üslubuyla bu süreci hızlandırdı ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi adıyla ucube bir sistem yarattı.
Ucube sözcüğünü bilerek seçtim. Çünkü 6’lı masa, liberaller herkes böyle nitelendiriyor bugünkü sistemi.
Ne hakları var?
Çünkü bu sistem, öve öve bitiremedikleri piyasa ekonomisi açısından özel bir sorun teşkil etmiyor. Tersine, Cumhurbaşkanlığı Sistemi öncesinde, hatta 2002’de iktidara geldiğiden beri AKP, yürütmenin yetkilerini artırdı, kuralsızlığı ve denetimsizliği temel ilke haline getirdi.
Patron sınıfı ihya oldu, muazzam kârlar elde etti.
“Ucube” dedikleri, başkanlık sisteminin temel felsefesi değil, ona Erdoğan’ın kattığı yorumdur.
Başkanlık sistemine “ucube” deme hakkı aslında sadece komünistlerdedir. Çünkü sadece komünistler piyasa ekonomisi denen, adaletsizlik, yoksulluk ve kriz üreten düzeni ve onun siyasal kurumlarını karşısına almaktadır.
Kimse kusura bakmasın, Babacan ve benzerlerinin Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne dönük eleştirilerini ciddiye almıyoruz, alamayız. Sermayeye “biz size hizmet için varız” diyen, Sayıştay ve Danıştay’ın budanmış denetleme yetkilerini tamamen ortadan kaldıran, devletin en değerli işletmelerini büyük bir iştahla özelleştirenler bugünkü ucube sistemin mimarıdır.
Buradan gelelim Cumhurbaşkanlığı seçimlerine…
Erdoğan büyük olasılık aday.
Altılı Masa ise uzattıkça uzattı. Herkes biliyor ki, ciddi bir gerilim var masada. Bu gerilimin kaynağında ülkenin önemli meseleleri yok. Laiklik yok örneğin. NATO yok, Amerikancılık yok. Piyasa ekonomisiyle ilgili bir tartışma da yok.
İsimler konuşuluyor. “Kazanacak aday” deniyor. “Alevi olmasın” denmiyor açıktan ama bu da ima ediliyor. “Solcu da olmamalı” bir başka fısıldanan talep. Oysa masada solcu yok!
Ucube sistemin karşısında ucube bir masa var.
Bir kişinin karşısında birden fazla “bir kişi” masaya oturmuş, o bir kişinin karşısına hangi “bir kişi”nin çıkarılacağı tartışılıyor.
O “bir”er “kişi”nin ne düşündüğü, ne söylediği, nasıl bir ülke istediği konuşulmuyor.
Çünkü nasılsa o belli. Nasılsa AKP’nin 20 yıllık çizgisi devam edecek. CHP bunun garantisini verdi.
Türkiye’de siyasetin geleneksel gerilim noktası olan Demokrat Parti- CHP ikiliğinde CHP önce Menderes’i demokrasi kahramanı ilan ederek şimdi de DP’nin CHP’ye karşı sloganı olan “Yeter, Söz Milletin”i kullanmaya başlayarak yenildiğini kabul etti.
Düzen sınırları içinde dahi, küçük de olsa rota değişikliği olmayacak. Erdoğan’ın aşırılıklarından kurtulup, aynı kafayla devam edecekler.
Kurtulabilirlerse tabi…
Peki Cumhurbaşkanı adayının kim olacağının hiç önemi yok mu?
Geçenlerde bir programda söylediğim gibi, var.
Biz düzen değişikliği istiyoruz, bu düzeni yıkacağız. Bu anlamda bütün düzen partilerini karşımıza alıyoruz. Bu asla değişmez.
Ancak düzen partilerinden ya da siyasetçilerinden bazıları aynı zamanda karşı devrimci.
Karşı devrimci demek, insanlığın ya da bir ülkenin geçmişten gelen kazanımlarını geriye dönük radikal sıçramalarla yok etmeye çalışmak demek. İşçi sınıfına, komünizme dönük açık saldırganlık demek.
Masada bunlar çoğunlukta!
Karşı devrimci olmayanlar ise, Kılıçdaroğlu gibi, karşı devrime teslim olmuş durumda.
Bu tablo komünistlere karmaşık gözüken ama aslında oldukça yalın bir görev yüklüyor.
Bu görevle ilgili ayrıntılar da gelecek yazının konusu olsun…